Göz Kamaştıran Mimarileri ve Renkleriyle Görenleri Kendine Hayran Bırakan Dünyanın En Görkemli 15 Dini Yapısı

Bir zamanlar kötü niyetli bir askeri diktatörün özel mülkü olan ve sonrasında oğlu tarafından Zen Budist tapınağına dönüştürülen Kinkaku-ji (‘Altın Köşk Tapınağı’) 600 yıl önce yapılan bu yapı 1950’lerde bir keşiş tarafından yakılmış ve sonrasında kirişleri üzerine yeniden inşa edilmiştir.

İngiltere’nin en iyi Norman Katedrali, 11. yüzyıldan kalma devasa davul sütunları ve sağlam kuleleriyle hâlâ Durham şehrinin göz bebeklerindendir.

Gotik ilkelerini modern beton ve çelik malzemelerle birleştiren dünyanın en büyük modernist kiliselerinden biri.

Bazen bir binayı bu kadar olağanüstü kılan sadece mimarisi değil, konumudur. Garhwal Himalayalarında yaklaşık 5000 metre yükseklikte bulunan Gurdwara Sri Hemkund Sahib’de de durum aynıdır.

1902 yılında Lipót Baumhorn tarafından tasarlanan, mozaik cam ve işlenmiş demir ile doldurulmuş görkemli bir şaheser. Art Nouveau, Neo-Gotik, Neo-Romanesk ve Neo-Mağribi mimarileri bu yapı ile bir tür mimari harikalar diyarında birleşiyor.

11. ve 16. yüzyıllar arasında beş yüz yıl boyunca inşa edilen ve özenle oyulmuş kar beyazı mermerlerle yapılmış bu tapınaklar dizisi belki de Solaṅkī tarzı mimarinin en güzel örneğidir.

Dışarıda bir dizi altın ve yeşil kubbe; İçinde mumlardan ve simgelerden oluşan gölgeli bir mağara gibi yapısıyla yapımı otuz yıldır süren Neo-Bizans mimarisinin bir anıtı.

Dünyanın muhteşem binalarından biri. Emevîler’den Osmanlılara kadar defalarca yeniden şekillenen bu şaheserin altın mozaikleri arasında Fenike, Roma ve ilk Hıristiyanlık kalıntılarının hala görülebildiği 4.000 yıllık bir ibadet alanıdır.

Bir zamanlar antik dünyanın en kutsal yerleri arasında yer alan, Delphic Oracle’a ev sahipliği yapan ve tüm Yunanlılar için kutsal olan yaklaşık 3000 yıllık yer. Harabe halinde olmasına rağmen tapınak, kendine özgü gizemi ile Parnassus Dağı’nın yüksek kesimlerinde varlığını sürdürüyor.

Firavun ikinci Ramses tarafından ve onun şerefine, Nil Nehri üzerinde tanrısal ve ebedi bir nöbetçi olarak inşa edilen bir Antik Mısır tapınağı. İki bin yıl boyunca kumların altında kaybolmuş bu yapı Aswan barajı inşa edildiği zaman keşfedilmiştir.

1980’lerde inşa edilmiş, inanılması zor bir katedral. Yapımı sırasında doğrudan taklit olmasa de Roma’daki Aziz Petrus Bazilikası’ndan ilham alınmıştır. Bu kilise bazılarına göre dünyanın en büyük kilisesidir.

Bizans, Norman ve Fatımi mimarisinin benzeri görülmemiş bir birleşimi; üç dinin ve üç tarzın bir araya gelişi. Mukarnaslar, yarım kubbeler, ikonalar, yuvarlak ve sivri kemerler ile benzersiz bir yapı.

Wuling Dağları’nın derinliklerinde bir kaya çıkıntısının üzerinde yer alan ve kökenleri yüzyıllar öncesine dayanan bu iki Budist tapınağı ilginç yapısıyla neredeyse filmlerden çıkmış gibi görünüyor.

Bizans ve Osmanlı etkilerini harmanlayan, büyük kubbesi ve hem katedral hem de cami olarak tarihi önemiyle bilinen, İstanbul’un ikonik yapısı.

Bu geniş yapı kompleksin 1000 yılı aşkın bir geçmişe sahip hikayesi vardır. Bazıları anıtsal olan ve ayrıntılı renkli heykellerle kaplı 14 gopura (törensel giriş kulesi) ile Dravid mimarisinin çarpıcı bir örneğidir.